31 mart 2019 tarihinde yapılacak Yerel yöneticiler seçimine partiler ve özellikle AKP ve MHP liderleri gereğinden daha fazla önem veriyorlar. Erdoğan ve Bahçeli Yerel yöneticilerin seçimini; başkanlık sisteminin bekasının sorgulanması derekesine çıkararak hazırlanıyor. RTE iktidarının ayakta kalmasına “tam dayanak” olan MHP’nin başı Devlet Bahçeli seçimlerin kaybedilmesi halinde “Başkanlık sisteminin sorgulamaya açılacağını” vurgulayarak durumun önemine işaret etti ve bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın her isteğine koşulsuz destek vereceğini söyledi. Bu desteğin devletin ve milletin bekası için mi? Yoksa RTE, koz olarak Bahçeli’nin bir açığını öne sürdüğü için mi verildiği? sorusuna, her çevrede farklı yanıt veriliyor.
Kuşkusuz, AKP ve MHP ittifakının oy sayısının düşük çıkması; RTE ‘in Cumhurbaşkanı seçilirken aldığı oyların sayısı üzerindeki şaibenin yoğunlaşması demektir ki; Erdoğan ve Bahçeli’nin sürekli % 52 oranını elde etmenin gereğini vurgulamasının altındaki neden budur.
Tayyip Erdoğan iktidarının itibarı için, İstanbul ve Ankara Belediyelerini kaybedilmemesi gerektiği ve bunun için her yol ve aracın kullanılacağı; AKP çevrelerinde yüksek sesle konuşuluyor.
Açıktır ki; Belediye yöneticilerini halk seçmeyecek. Halk; parti başkanlarının belirlediği kişilerden birini tercih edecek. Kaldı ki halk tarafından tercih edilen kişinin; Belediye başkanı yapılacağının da garantisi yok.
Halkın tercih ettiği belediye başkanları; ancak AKP Başkanı ‘kabul buyurursa’ görevlerine başlayabilecekler. RTE bu niyetini açıkladı. RTE Kürtlerin yoğun yaşadığı şehirlerde belediye başkanlıklarına kayyum atanacağını şimdiden ilan etti.
Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerde HDP oylarının çok fazla olması RTE açısından sıkıntılı. Çünkü oy fazlalığı seçim esnasında yok edilemiyor. Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde bu durum görüldü. Dolayısıyla Kürt nüfusun yoğun olduğu kentlerde, kayyum dayatma planının; Belediye başkanı seçildikten sonra devreye sokulması öne çıkıyor.
24 Haziran 2018 tarihinde yapılan cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminde, oy farkının az olduğu şehirlerde ise oy sayma ve kayıtlara geçirme sürecinde iş bitirildi. İktidardan düşmeyi olağan durum saymayanların; erki bırakmamak için her yolu deneyeceği açıktı ve bu doğrultuda seçim sürecinde her tür araç kullanıldı.
Cumhurbaşkanı seçimi sonucunu belirleyici uygulanan araç ve yolun, belediye başkanlığı seçimlerinde de yineleneceği konusunda toplumun büyük kısmı hemfikir. AKP yandaşlarının çoğunluğu da bu görüşü paylaşıyor. Hatta bu görüşü teyit edecek bir sonuç gerçekleşmediği takdirde AKP yandaşlarının büyük “şok” yaşayacağı açık.
Durumun ve beklentinin bu denli aleni olmasına karşın, burjuva muhalefet parti liderleri ve yönetim kadrosu; bu vahim durumu görmezden gelmeği ısrarla sürdürüyorlar.
AKP ve MHP’nin başının; seçimlere savaşa gider gibi hazırlanılmasını, ilgili birimlere duyurmasına rağmen, siyasi iktidar karşıtı parti ve çevreler; Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri normal seyrinde yürümüş olduğu kabulü üzerinden hareketle, yerel yöneticilerin seçimi sürecinin de “normal” seyir izleyeceği kanısıyla hareket ediyorlar.
Açık şaibeli cumhurbaşkanı seçiminden önce RTE; seçime ilişkin A planımız var; olmazsa B, C planımız var demişti; CHP adayı Muharrem İnce ise “Bizim yalnızca A planımız var; seçimi alacağız.” demişti.
Ama, seçim günü saat 20.00 de; sokağa indirilen silahlı grupların çığlıkları eşliğinde daha önce belirlenmiş sonuç açıklandı. RTE’ in “başkan” olduğu ilan edilirken daha önce bol keseden atan ve B, C planı olmayan öteki adaylardan çıt çıkmadı. B ve C planı olmayan partiler A planında çakılıp kaldı. “Adam kazandı” sözü burjuva siyasetinin teslimiyet hanesine teneke harflerle yazıldı.
Tek planı olan insan, grup; birkaç planla alana giren hasmın planının parçası olmaktan kaçınamadı.
Yaşananlardan ders çıkarılmamış ki; muhalif partiler yine seçim faaliyetini bir tek plana mahkum halde yürütüyorlar. Oysa cumhurbaşkanı seçiminin yapıldığı günün akşamı ne olduğuna açıklık getirmeden ve üstü örtülen gerçek durum üzerinden plan yapmadan bu seçime girmek; bile isteye lades olmaktır.
Belediye başkanlıkları seçim sürecinde de; kazanmak için her yolu ve yöntemi kullanmayı gerekli sayan siyasi iktidar sahiplerinin “mevziiyi terk etme durumuna” rıza göstereceğini beklemek teslimiyete açık kapı bırakmaktır.
AKP, MHP bloku liderlerinin; “1 Nisan günü yeni bir gezi yeni bir sokak hareketi düşünen bedelini ağır öder” uyarısı; muhalefetin, seçim gününün akşamı, beklemediği bir plan uygulamasıyla karşılaşacağına ilişkin işarettir ve beklenti dışı sonuç karşısında olası bir eylemin gerçekleşmesine karşı “ sakın B, C planı yapmaya kalkışmayın.” vurgusudur.
“Sakın B, C planı yapmaya kalkışmayın.” benim çizeceğim kadere razı olacaksınız tehdidinin; Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları açıklandıktan sonra “adam kazandı” diyen kişiye de yapıldığı ihtimali yüksektir.
Yandaş köşe başı yazarlarının aleni olarak; “AKP kaybederse iç savaş çıkar” sözleriyle aba altından sopa göstermelerinin arkasındaki gerçekliği doğru kavranmadan; muhalefetin, seçim sürecinde tek bir plana dayalı rota çizmesi, gaflet içinde oluşun alametidir.
AKP / MHP blokuna muhalif partiler; burjuva sistemin, “siyasi iktidara karşı mücadeleyi bir taktikle sınırladığı” fikrine saplanıp; siyasi iktidarı elinde tutan partinin sonuç belirleyici dayatmalarına karşı farklı taktik uygulama “hakkı ” ve olanağı verdiği gerçeğine gözlerini kapayarak politik faaliyetini sürdürüyor. RTE’ in parmak sallayarak yaptığı “sakın ha! sonuçları protesto etmek gibi bir plan yapmayın yoksa sokağı dar ederiz size” tehditlerine karşın “seçime ilişkin sadece A planı yaptıklarına” yemin eden muhalefet partilerin “uysal hasım” tavrından dolayı siyasi iktidarın son derece memnun olduğu açıktır.
Burjuva muhalefetin uysallığı ve sosyalistlerin; vakayı ” burjuva partilerin iç dalaşı” sayarak izlediği bizi ilgilendirmez “keskinliği” de siyasi iktidara huzur veriyor.
Siyasi iktidarın “huzurunu bozmamak” için muhalefet oldukça hassas davranıyor.
RTE iktidarının, seçimlere müdahale etmesi halinde seçimi kazanan ama farklı sonuçla karşılaşan adayların; duruma itiraz edecek donanıma sahip olup/olmayacağı; muhalefet parti liderlerinin, adaylar belirlenirken dikkate almadığı bir kriter oldu. Yalnızca adayların değil, destekleyicilerinin de, siyasi iktidar bloku tarafından dayatılan seçim oyununa karşı direniş gerçekleştirecek niteliğe sahip olmadığı ve bu duruma ilişkin çözümün “akıldan uzak” tutulduğu da açıktır.
AKP liderinin “1 Nisan günü yeni bir gezi yeni bir sokak hareketi düşünen bedelini ağır öder” tehdit cümlesi, aynı zamanda; Muhalefet partilerinin B ve C planlarının ne olması gerektiği ipucunu içerisinde barındırıyor. Muhalefet partilerin belediye başkan adaylarının şaibeli seçim sonucuna itirazsız, “adam kazandı” deyip, alanı iktidar adayına terk edecek vasıfta olup/ olmadığı sonuç belirleyici olacaktır. Erdoğan/ Bahçeli ittifakının her yol ve aracı kullanacaklarını unutmadan; önemle ve altını çize çize yapılması gereken; her zamankinden daha fazla kararlılık ve cesaret gerektiren B ve C planlarına sahip olmak ve bu planları açıkça halka açıklamak olmalıdır.
Peki ama; Muhalefet partilerinin ve adaylarının, seçim sürecinde gerçekleştirilecek açık dayatma tavrına karşı; etkin rol üstlenecekleri B, C planı var mı? Ve oy veren kitlenin de bu planları uygulama motivasyonu kazanması gerekliliği konusu bu planın içerisinde yer alıyor mu?
Bu soruya verilen yanıt; “Hayır Yok” ise; 31 Mart 2019 akşamı iktidarın açıklayacağı sonuç bildiriminin, muhalefet güçlerinin yenilgisinin ilanı olacağı açıktır.
Şimdiden geçmiş olsun!
Tedbirsiz insan ve grup, harami saldırısında kılıç artığı olur.