ABİKU

 

                                                                           “Eski materyalizmin bakış açısı burjuva toplumdur.                                                                                    yeni materyalizmin ise insan toplumu,                                                                                            ya da toplumsallaşmış insanlıktır.”

                                                                         K.Marx, Feuerbach Üzerine Tezler, 10.Tez 

 

İyimseriz; sınıf mücadeleli insanlık tarihinin ufuk eşiği olarak bir “İnsan Toplumu” ya da “Toplumsallaşmış İnsanlık” makbul, muteber ve dahi mümkündür! “Toplumsal Başlangıç”, “kendi başına düşünüp davranabilen” birey olarak insanın, en azından kendisi gibi olan emekçilerle, eşit, özgür, gönüllü birliktelikler oluşturarak, temel yaşam alanı olarak “mahalle” ve “ilçe” merkezli, karar alma ve uygulama yeteneğine sahip gerçek ve sosyal ilişki ağları oluşturmasıdır! Bu, her bakımdan “ağır” dönemde, kendi gerçek, sosyal ve güçlü “çözümlerimizi” yaratabilmeliyiz; el, akıl, gönül birliğiyle!
Haydi o halde; mahallemiz, ilçemiz, 1, 2, 3.Bölge’miz; yani İstanbul, Türkiye..
Ne Olacak Bu Memleketin Hali!?
Ne çok severiz değil mi bu soruyu ve cevabını yapıştırırız hemen; herkes meşrebince ve ortamın ve katılımcıların ve içilenlerin demi ve sertliğince ve elbette diğerini dinlemeden..Artık bir süre birbirimizi “dinlememe” şansımız olmayacak maalesef; Covid19 bu siyasi hovardalığı (!) aldı elimizden; belki de bütün zamanların ironisidir artık “Ne olacak bu dünyanın hali!?” diye soracağız; bir araya gelmeden, gelemeden..
Burjuva ideologları krizlerdeki fırsatları çok sever ve dillendirirler ve müteşebbisleri “oralara” bakmaya yönlendirirler; nitekim zaruri mal ve hizmetlerin fiyatlarının afaki artışı ve sahtecilik (Özel hastanelerin ve kolonya vb. fiyatları, Esenyurt’ta 1 milyon adet sahte maske yakalanması.. gibi!) burjuva toplumun karakteridir.
Dr. Che’nin çocukları da İtalya başta olmak üzere böyle bir felaketin önlenmesi için devrimci oluşun metaneti ve özverisiyle çaba harcıyorlar!
Peki ya biz!?
Biz!?
“Biz kimiz!?” sorusuna Dr. Che’nin çocukları gibi, fiilen cevap verebilmek gerekir; iki kişi bile bir araya gelip, eski usul “ Ne olacak bu memleketin hali!?” diyemezken, “Ne olacak bu dünyanın hali!?” diyebilmek, en azından zaman – emek israfı mıdır!? Zurnanın zırt dediği yerdir; dünyayı ve evet bu şartlarda konuşabilmeli ve dahi değiştirebilmeliyiz; kendi tarihimizi yapmak, elbetteki Marks’ın dediği gibi bu verili ve ağır, çok ağır koşullarda..
Öyleyse üstteki ifadeye içkin iki varsayımı bilince çıkaralım; “memleketin hali” ancak “dünyanın hali” ile birlikte ve mevcut/verili koşullarda değiştirilebilir ki bu önerme, yüzyıllık kritik tartışmayı da barındırıyor; hatırladınız elbette, o meşhur Tek ülkede Sosyalizm veya Dünya Devrimi! Tartışmaktan niye korkalım; pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!
Demek ki önermeleri ve eskimiş dönemeçleri ve olayları seçerek, oralarda taraf tutarak DEĞİL, bugün, burada ve “dünyayı değiştirmek için” tartışarak ve yaparak “Biz” olabiliriz; kendimizi kurabilir, kılabilir ve dahi eyleyebiliriz!
Başlamaya başlamak!
“Seni sevmeye başlamak için çift dokunun seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak..” diyor Neruda, Matilde’ye Sone şiirinde;insan için söylenen çok güzel bir ifadedir; aklımızda kalsın!
Sınıf mücadeleli toplum tarihi teyit eder ki, bütün zamanlar boyunca şu ya da bu şekilde, kişi, grup, örgüt/ parti ve hatta devletler düzeyindeki temel ayrım/ çelişki, düzenin, toplumun, hayatın.. türlü neden, koşul, argüman vb. ile “değişmezliği/ değiştirilemezliği” ile aynı şekilde ve ölçüde “değiştirilebileceği/ değiştirilebilirliği” arasındadır; belki de dünya ölçeğindeki mücadelelerin dinamiği ve dahi muharrik gücü budur! ”Biz” kipiyle konuşmaya başlamak ancak böyle mümkündür; “Bizce” bu dünya değiştirilebilir ve dahi değiştirilmelidir!
Tarihin Ereği var mı!?
En az 30 bin yıl önce Atlantik’te, Okyanusya’da muhtelif adalarda “ticaret” yapıldığı konunun ilgilileri tarafından biliniyor; Avusturalya’ya nasıl gittiğimizden tutunuz, insanlığın Gayya Kuyusu olarak Ortadoğu’daki bulgulara kadar sayısız tarihsel verinin teyit ettiği gibi, bütün bir tarihi “meta üretiminin ve yeniden-üretiminin tarihi” olarak nitelesek yanlış olmaz! Bunları, toplumun ve dünyanın değiştirilebileceğine inanmanın yetmediği, nasıl ve hangi yönde olduğu/ olacağı belirlenimi/ tercihi/ zorunluluğu.. tartışmalarına hazırlık anlamında hatırlattım! Nitekim ilk “hukuk devleti” de tabir edebileceğimiz Sümerler ve onun kralı olarak Urukagine’den beri “yazılı” olarak da biliyoruz! Velhasıl “Değiştirmek”, bu kanlı, çok kanlı tarihe son vermek, onu çoktan hak ettiği çöplüğe atmak, metayı ve parayı ve sınıfları ki bilhassa ve asıl olarak da İŞÇİ SINIFInı ORTADAN KALDIRMAK yönünde mi olacak, yoksa “böyle gelmiş ve tedrici değişimlerle böyle gidecek” mi olacak!?
Tarihin ufuk çizgisi; Toplumsallaşmış İnsanlık!
Solun bilhassa önde-gidenleri 11. Tez’i biliyor, seviyor ve diline, yazılarına ve örgütlerine (!) pelesenk ediyor ama onun “yönünü” gösteren, anlamını ve değerini veren 10. Tez’i es geçiyor! Düşününüz, kulağımızın kılı ağarmış, “teorilerini”(!)/ yazılarını okumadığımız “teorisyen/ lider/ önder/ şef mi kaldı!? 11.Tez üzerine yazmayan var mı peki!? 10.Tez üzerine yazan var mı peki?! Artık çürümüş zerzevattırlar; atın çöpe!
“Eski materyalizmin bakış açısı burjuva toplumdur, yeni materyalizmin ise insan toplumu, ya da toplumsallaşmış insanlıktır.” K.Marx, Feuerbach Üzerine Tezler, 10.Tez
İlerleyen zamanlarda, kadim tarihten devraldığımız ve halen her şey için kendisine ihtiyaç duyduğumuz proletaryayı, bütün zamanlar için ortadan kaldırmak istediğimizi, muarızlarımızdan asla saklamadan ilan etmeli ve “Kahrolsun Proletarya; ortadan kalkmalıdır!” demeliyiz!
Proletarya; bu, tarihin en kirli sınıfı bütün bir meta, para, din, devlet, cinsiyet/ kadın, çocuk, ekoloji ve dahi reklam ve neredeyse tarihsel her melaneti bağrında, aklında ve kalbinde taşıyan ve yeniden üretendir ve halihazırda proletaryayı ortadan kaldırmak istediğimiz için bizi SUÇLAYABİLECEK bir devlet, bir ceza hukuku yoktur! Bu kadar da, güya “kahreden ve yaratan ellerine” rağmen, sefil bir yalnızlık içindedir işte; ortadan kaldırılmaya yazgılıdır!
Verili koşullarda kendimizi ve geleceğimizi kurmak/ kılmak/ eylemek, yalnız ve ancak, aklımızı ve irademizi “kolektif” hale getirmek ve ona tabi olmakla mümkündür; Kolektif Akıl, Kolektif İrade! (Buraya “taşınabilecek” bir “geçmiş/ titr/ kartvizit..” yoktur: her birimiz kendi başımızayız; aklımız ve emeğimizle!)
Verili sosyal ve siyasi koşullarda, sosyal hayatı, gerçek ve resmi olarak Mahalle’den başlayarak, karakteristik özelliği Yasama ve Yürütme yetkilerini kendinde toplayan TEK DERECELİ Meclislerle sevk ve idare etmek her şeyin başlangıcıdır!
Mahalle Meclisi, siyasi yön ve biçimleri olan sosyal ve ama oralardan makul ve mümkün oranlarla (TBMM’de bu oran yüz binde bir seviyesindedir, Büyükşehirlerdeki ilçeler dahil, bizler binde bir oranını gerçekleştirebiliriz, böylece ortaya çıkacak meşruiyetin KURUCULUĞU asla tartışılamaz olur!) SEÇİLEREK gelecek temsilcilerce oluşturulacak İLÇE MECLİSLERİ de sosyal yönü olan bizatihi siyasi yapılar/ nüveler olacaktır!
Bizi “geçmişimiz” itibariyle “geleceğimize” bağlayan kritik koşul, ikamet/ faaliyet esasınca oluşacak Meclis’in aldığı kararı (Yasama niteliği) gerçekleştirecek “Kurul/ Komite/Heyet/ Koordinasyon..” bilahare “hükümet” (Yürütme niteliği) üyelerinin, yalnız ve ancak usulunce seçimle gelmiş/ gelecek olmaları ve kendisini seçenlerce, başkaca bir merasime gerek kalmaksızın görevden alınabilecek olmasıdır! Hakeza ücretlendirme hususu da, asgari/ ortalama ücretin azami 3 katını aşamayacak şekilde düzenlenmelidir. Komün’den öğrenip de gerçekleştiremediklerimiz, bir bütün olarak devlet aygıtının insanın/toplumun yönetilmesinden, mal ve hizmetlerin üretilmesine “sönümlenerek” geçmesinin yegane yoludur!
Marks’tan hatırlıyorum; “Yaşayanlardan çok ölülerden çekiyoruz!” gibi bir ifade kullanıyordu ve biz, ”; kişi, çevre, örgüt, parti..olarak, “yaşayan ölülerden çekiyoruz! Öncesi bir yana ama, “devrimin ancak gökten zembille ineceğini” idrak ettiğimiz Muhteşem Haziran günlerinden bu yana, çeşitli düzeylerde katıldığımız adıyla müsemma BHH’den başlayarak, çok sayıda MECLİS formunda , ilgililerince/ bileşenlerince kendilerini mi yoksa diğer bileşenleri mi kandırmaya çalıştıkları çok da belli olmayan örgütlenmeler gördük, yaşadık, aklen ve kalben şevkle katıldık; HEPSİNİN ortak paydası, bırakınız mahalleyi/ ilçeyi, mukim ve gerçek olmayı, asla KADRO denemeyecek, türlü sosyal/ bireyci menfaat karşılığında TAŞINABİLEN/ MOBİLİZE az sayıda kişi tarafından oluşturularak kamuoyuna sunulmasıdır: hemen tüm BİLEŞENLERİN ipliği o kadar pazardadır ki kaç defa isim değiştirirlerse değiştirsinler, kamuoyuna açık toplantılarda “Ben horozum işte..” diyen aparatçiklerinin halkın bilincindeki etkisini silemeyeceklerdir!
Ülkemizi ve Dünyamızı, emek ekseninde değiştirebiliriz: mahallemizden ve ilçemizden başlayarak! Bu, mahallemizi ve ilçemizi, ülkemize ve dünyaya bağlamaktır!
Her düzeyde ORTAKLIK esastır; aklımızı, emeğimizi ve ekmeğimizi paylaşacağız!
Söylediklerimiz ışığında aklını, kalbini ve emeğini katacak her İNSANIMIZI sonsuzca değerli addediyoruz!
Gerçek ve sosyal insanların ortak aklı/ortak iradesi; işte sihirli formül!

M. N.BİLGİN

Pin It on Pinterest