BAKAN “EMİRERİ “ OLDUĞUNU UNUTURSA !

 

 

Covid-19 hastalığının önlenemez biçimde sürmesi yeni ve özgün bir kriz yarattı. Bu süreçte toplumun ilgisi tamamen Corona-19 hastalığının üzerine yoğunlaştı. AKP Hükümeti; Korona-19 hastalığını önleme konusunda yetersiz kaldı. Ancak  gerçekleşen Korona krizini, iktisadi çözümsüzlük ve siyasi kriz halinin üzerini örtme aracı yapmak konusunda başarılı oldu. Bu olgunun yanısıra AKP hükümetinin başı RTE, “tek adam” olma durumunu güçlendirecek icraatları gerçekleştirmekten geri durmadı. Bu doğrultuda RTE, kriz günlerinde yapılması riskli icraata da başvurdu.

Kriz döneminde herhangi bir Bakanın görevine son verilmesi risklidir. Riskli bir icraatın “her şeye karşın” yapılması ise RTE’nin bu eylemi gerçekleştirme ihtiyacının büyüklüğünü gösterir. Taktik açıdan puan kaybettirir gerekçesiyle “Bakanların görevden alınmasının” ertelenmesine karşın, kriz sürecinde RTE’nin, Ulaştırma Bakanının görevine son vermesi; gerekçenin RTE için “tahammül sınırını ” aştığına işaret ediyor.

RTE’nin her icraatında olduğu gibi Ulaştırma Bakanının görevden alınma gerekçesi de açıklanmadı.

Devlet/ hükümet işleyişinde; Herhangi bir kamu faaliyetini yürütme ile yetkilendirilen kişinin, göreve getirilmesinde olduğu gibi görevine son verilmesi sürecinde de kamu yararının gözetilmesi doğru olandır. Aynı ilke; Hükümet üyelerinin durumu içinde geçerli “normdur”.

Hükümet işleyişinin normal gerçekleştiği bir ülkede yapılması gereken; Bakan’ın hangi karar ve eylemiyle “kamuya zarar verdiğini “ açıklamaktır.  “Kamu yararıyla” ilişkilendirilen “görevden alma” gerekçesinin açıklanmaması; Görevden alınma gerekçesinin “özel” nitelikte ve “kişisel arzuya” bağlı olduğunu gösterir.

Ulaştırma Bakanının görevine son verilmesinin gerekçesi açıklanmayınca, kulis bilgileri devreye girdi. Kulis bilgilerine ulaşan gazete yazarları ulaştıkları bilgileri aktardılar. Duyuma dayalı dile getirilen “göreve son verme” gerekçelerinin doğru olma ihtimali büyük.

AKP çevrelerinde dolaşan bilgiye göre; Corona 19 virüsünün yayılma hızının ve gündeme oturma ivmesinin arttığı bir süreçte, Ulaştırma Bakanının, “Kanal İstanbul” projesinin ön işlerinden birine ilişkin  ihalenin yapılmasının kamuoyunda tepki çekeceği ve bu nedenle ihalenin ertelenmesi gerektiği fikrini saraya iletmesi nedeniyle Bakan ile saray şürekası arasında kriz yaşanmıştı.

Saray yazıcılarından A. Selvi, yandaş gazetede yer alan yazısında; “Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9-10 Aralık’ta gerçekleştirdiği Brüksel gezisi dönüşünde değişikliği planlıyormuş ancak Koronavirüs’le ilgili gündem ağır basınca ertelenmiş. Son olarak Koronavirüs’le mücadele kapsamında da dinamik yönetim sağlayamamış. Dedim ya bir birikim sonucu diye… Koronavirüs’le mücadele sürecinde yapılan Kanal İstanbul ihalesi de etkili olmuş. Millet can derdindeyken bunlar Kanal İstanbul ihalesiyle uğraşıyorlar şeklindeki algı tüy dikmiş” ifadelerine yer verdi.

Gündemde olan bir diğer iddia ise “Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verilen talimata rağmen 3 aydır halen yapımına başlanmayan İstanbul Başakşehir, İkitelli şehir hastanesi yolu olduğuydu.” Koronavirüs  salgını nedeni ile önem kazanan hastanenin yolunun tamamlanmamasının Cumhurbaşkanı Erdoğan için bardağı taşıran son damla olmuştu.

Bir diğer iddia da; “Ulaştırma Bakanlığı’nda kadrolaşmanın mimarı olan son Başbakan Binali Yıldırım‘ın kadrosu ile Bakan Turhan’ın “özel” kadrolaşma isteğinin çekişmesinin düğümlenmesi sürecinin vardığı noktada Bakanın görevden alınması ile düğümün çözüldüğüydü.

Bakan Turhan’ı Karayolları Genel Müdürlüğü’ne 2005-2009 döneminde Bayındırlık ve İskan Bakanı, Faruk Nafız Özak tayin etmişti. Turhan atanmasında; Faruk nafiz Özak’ın hemşerisi olması temel neden olduğu dile getiriliyordu.

Kulis bilgilerini aktaranlara göre; Eski Bakan Özak’ın bir dostu, beraberindeki 3 kişiyle kiraladığı özel bir uçakla, Bakü’den Atatürk Havalimanı’na uçmak istiyor. Mesai saatleri dışında uçuş izinlerini Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü yerine, International Flight Training Center (IFTC) veriyor. IFTC’den alınan izinle uçak havalanıyor. Tekerlekler yere değmeden Türkiye, korona19 salgını nedeniyle havayolunu yurtdışı uçuşlara kapatıyor. Devlet Hava Meydanları olaya müdahil oluyor ve özel uçaktaki ünlü yolcuyu karantinaya alıyor. ”

“Yurt dışına giriş çıkış yasağı ilan edildikten önce mi, sonra mı, uçağın havalanmasına izin verildiği”  sorusunun yanıtı yok. Ama bu tür soruların ve yanıtların da önemi yok. Önemli olan; ‘malum kuşların’ her olayı olduğu gibi bu olayı da Saraya taşımasıdır.

Anlatılan gerekçeler ne olursa olsun, açıkça görülen o ki; Bakan inisiyatif kullanarak “iş” yapmış. Bakan emireri olduğu gerçeğinin üzerinden atlamış ve bir kişiye ya da kuruma ( vakfa, tarikata ) toleransın da ancak ve ancak RTE’nin iradesine bağlı gerçekleştirileceğini göz ardı etme gafletine düşmüştü.

Bırakın bir icraatı RTE’nin iradesi dışı gerçekleştirmeyi; Bir bakanın herhangi bir konuda kendi fikrini ifade etme cüretinin de RTE’nin “sinirini zıplatacak” olduğunun unutulması da büyük bir gafletti.

RTE’nin hükümet üyelerini belirleme/ atama ve atadığı bakanlara biçtiği rol açıktır.

RTE “tek seçici” olarak kişileri “bakan” olarak görevlendirdi. Göreve atama sürecinde esas ve değişmez kriter; kişinin RTE’ye sorgusuz/kesin itaat edeceği kanaati ve kişinin “emir eri” olacağına ilişkin verdiği güvencedir. Göreve atamanın kriterine aykırı icraat; Görevden alınmanın de nedeni oldu. Her dönemde “yetkilendirilen kişileri” görevden alma işi, RTE’nin iradesi hiçe sayılarak “iş” yapıldığında gerçekleşti.

Yetkilendirilmiş kimi kişiler, ellerindeki yetkinin cazibesine kapıldıkları noktada iplerinin gevşetileceği sanısıyla hareket ettiler. Bu gaflet, “üstlerinin çizilmesi” ve geldikleri gibi gitmeleriyle sonuçlandı.

Hiçbir atama kamu yararı düşünülerek yapılmadığı gibi görevden alınma sürecinde de; kişinin kamuya zarar vermesi ‘gerekçe konusu’ edilmedi. Çünkü “kamu zararına işler yaptığı halde” hiçbir bakan, kamuya zarar verdiği gerekçesiyle görevden alınmadı. Örneğin Ulaştırma Bakanı Turhan’ın, ‘hızlı tren’ kazalarındaki sorumluluğuna karşın; o dönemde Bakanlık görevini sürdürmesine izin verildi.

Bakanların ya da AKP’deki herhangi bir yetkilinin görevden alınmasının esas gerekçesi; RTE’nin karşı görüşe tahammülsüzlüğüdür. Her hangi bir Bakanın “emir eri” olduğunu unutup, herhangi bir konuya ilişkin görüşünü RTE’ye söylemesinin “sonunu” hazırlayan gerekçe olduğu, AKP  kadrolarının bildiği bir durumdur.

Görevi ne olursa olsun, RTE ‘nın etrafındaki halkada yer alan kişilerin görevi; RTE’ye “bilgi taşımaktır; yorum yapmak ve karar bildirmek değil. Bilgiler üzerinden yorum yapmak ve karar vermek yalnız ve yalnız RTE’ ye aittir. Bu gerçeği unutma gafletine düşen AKP’linin; içerisinden çıkarıldığı çukura tekrar geri gönderilmesi kaçınılmazdır.

Diğer bir durumda; RTE, bir icraatının sorumluluğundan kaçması gerektiğinde, ihtiyaca binaen bir “günah keçisi” olarak bakanın/ yetkilinin görevine son veriyor olmasıdır.

Corona-19 kriz sürecinin; “günah keçisine” ihtiyaç duyulmasını gerektiren bir süreç olduğu açık ve kriz sürecinde, ihtiyacına binaen RTE’nin, birkaç “emirerini“ daha harcaması şaşırtıcı olmayacaktır.

Pin It on Pinterest