ERDOĞAN ATATÜRKÇÜ de OLDU

 

 

2019 yılında yapılacak Başkanlık seçimi RTE için zor bir dönemeç. RTE için Başkan olmak; siyasi varoluş ya da yok oluş sorunudur. Bu nedenle RTE başkan olabilmek için çare gördüğü her dala sarılacak ve başkan seçilmek için her yöntemi kullanacaktır.

RTE İktidarı ele geçirmek için olduğu gibi bugün de iktidarda kalmak için tam anlamıyla pragmatist (yararcı) davranıyor.[1]

RTE oturduğu konuma ulaşmak için her yolu ve yöntemi kullandı ve politikada toplumsal araçları kullanma konusunda ustalaştı.

İktidara yürüyüşün ilk aşamasında RTE; Toplumun çoğunluğu içerisinde albenisi güçlü “Allah inancını” kullandı. Allah inancını kullanması sayesinde toplumun önemli bir kesiminin desteğini aldı. Toplumun Allah inancını kalın çizgilerle bayrağına yazması nedeniyle RTE’nin amacının, şeriat devleti olduğu kanısı oluştu. Bu yanılsamalı kanaat; muhalif kesimde olduğu kadar İslami kesimde de vardı. Bu kanaatin oluşması; İktidarın ilk döneminde tarikatların ve özellikle Fetullah Gülen örgütüne bağlı kadroların pratik içerisinde kullanımını kolaylaştırdı. Halkın dini inancını yer yer abartılı kullanmasının oluşturduğu kanaate karşın RTE, İslami şeriat sisteminin pratik savunucusu olmadı. Çünkü İslami şeriatçı rejim, RTE’nin amacına ulaşmasına olanak sunan bir politik zemin değildi.

RTE Hükümetin başına geçer geçmez; iktidar olmasının önünde barikat kuran bazı kurumları (ki bu kurumların en önemlisi orduydu) hedef tahtasına koyarak anti-devletçi kesimin desteğini aldı. Özellikle tarikatların arzusu bu idi. Bu hamlesiyle RTE politik arenadaki bazı aymazları da ağına düşürdü. “Yetmez ama evet” çiler adını alan özel bir kesim, atılan ağa ellerinde “zafer bayrakları” ve şarkılar söyleyerek takıldılar.

 Anti-Kemalist politika zemininde yürüyen Kürtleri cepheye çekmek için de Aynı dönemde hamle yapıldı. Bu hamle de başarılı oldu. Kürtlerin önemli bir kesimi (Anti Kemalist politikayı varoluş zemini kılan İslamcı Kürtler) AKP saflarına katıldı. MHP’nin keskin muhalefetine karşın Kürtlerin ulusal hakları ile ilgili kaygılarını bertaraf edecek adımların, koşulların dayatması nedeniyle atıldığı açıktı. RTE; Kürtlerin hak alma savaşımını içselleştirdiği ya da inandığı için Kürt sorununa el atmadı. Kürt sorununu politik hedefine ulaşmak için kullandığı süreçte kalbi Kürtler için depreşmedi. Kürtleri sevmedi RTE; ama MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Irkçılığın körelttiği aklının asla kavramadığı hamleyi gerçekleştirerek Kürtlerden alabileceği politik faydayı elde etti.

Burjuva cumhuriyet rejimi, RTE’nin iktidar idealine ulaşması için olanaklı bir rejimdi. Ancak var olan haliyle değil; değişime uğratılmış ve yeniden biçimlendirilmiş bir cumhuriyet gerekliydi RTE için. İslam diniyle cumhuriyetin uzlaşır olduğu gerçeği görülerek; İslamcı kesimin, cumhuriyeti ele geçirerek sahiplenip benimsemesinin yolunu açan bir politika izlendi.

Muhalifler ve İslami Şeriatçı kadrolar; RTE’nin şeriat devleti kurulmasını hedeflemediğini ve amaca yürürken halkın dini inançlarını da kullandığını başlangıçta fark etmemişti. Ancak süreç içerisinde duruma ayıkan şeriatçılar sesini yükselttiğinde iş işten geçmiş; RTE, kapitalizmin olanaklarını emrine sunduğu tarikatları ehlileştirerek yanında tutma yularını güçlendirmişti. AKP yandaşı olan Kürtlerin cumhuriyete sadakati için ise “Kürtlerin dağlı Türkler olmadığını, devletin kabul etmesi ve çerez mukabilinde haklarının verilmesi” yetmişti.

İktidara tam anlamıyla oturduğunda artık RTE; Hem İslamcı ve hem de cumhuriyetçiydi.

İSLAMCILIK, CUMHURİYETÇİLİK ÜZERİNE MİLİYETÇİLİK SOSU

Ortadoğu politikasını hayata geçirme sürecinde ulusalcı Kürtlerle çatışmayı göze alacak kadar Kürt toplumsal tabanına sahipti RTE. Kürtlerin önemli bir kesimini devlete bağlamanın verdiği güvenle Türk milliyetçiliğine sarıldı. Bu süreç aynı zamanda, Kürtlerle diyaloğu nedeniyle endişelendirdiği MHP yi kafesleme dönemiydi.

“Türkçülüğü de ayak altına alırım” diyen RTE; bu kez, “tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak” sloganını AKP’nin direğine astı. Kuşkusuz Türk milliyetçiliğini kullanmağa başladığında daha önce kullandığı “Çözüm sürecinin araç ve ilişkilerini” kenara itekledi. Kürt ulusal hareketini tam anlamıyla karşısına alarak düşman ilan etti. Bu hamleyi yaparken elindeki diğer silahları bırakmadı. Türk milliyetçiliğini basamak yaparken Türkçüğün savunucusu olmadı. Türkçüleri dost saymadı. O Türkçülüğün İslamcılıkla uzlaşır olmadığını da önemsemedi. Bu nokta da MHP ile kurduğu bağ sayesinde Başkanlık rejimine geçişi sağladı.

Suriye’nin İşgali hedefiyle hareket edilirken bir yandan milliyetçilik kullanıldı öte yandan ELNüsra ve IŞİD türü İslami şeriat amaçlı örgütler kullanıldı.

Suriye politikası fiyasko ile sonuçlanınca; işlevsizleşen El Nüsra ve IŞİD’e sırt dönüldü. İşlevi biten her unsur gibi bu örgütler de kenara itildi. Yeni dönemde, hiç de tesadüf sayılmayacak bir biçimde IŞİD eylemleri durdu.

MHP’yi arkasına alıp Başkanlık rejimine ilerlerken “Başkanlığın”, bütün hile ve olanaklar kullanılmasına karşın “çantada keklik” olmadığı anlaşılınca; RTE bu kez toplumun önemli kesiminin, tek adam rejimi korkusunu sindirmek için İslamcı söylemi tali plana iten bir tutum izledi. Bu politik tutuma paralel olarak, muhalif kesim içerisinde bir yarık oluşturmak ihtiyacına binaen RTE toplumsal albenisi yüksek olguya sarıldı. RTE’nin tereddüt etmeden sarıldığı  olgu, muhalefet güçlerinin önemli bir kesimi tarafından da kullanılan Atatürkçülüktü. RTE’ye mutlak itaatini açıklayan Devlet Bahçeli’nin yıllardır Atatürkçülüğü kullanıyor olması da RTE’nin Atatürkçülük zemininde “oynamasını” kolaylaştırdı.

RTE yeni manevrayla; Atatürk fenomenine sarılarak karşıt cephede yer alan CHP içerisinde “çatışma olmazsa tek adam sistemine de” razı olabilecek vasfa sahip unsurların, “taraftar” olmasını sağlamayı arzuladığı açıktı.

Kuşkusuz RTE, dar bir tünelden geçiyor olduğunu bilerek; Atatürkçülüğü, tünelden geçinceye kadar dayanak yapmayı hedefliyor.

Kapitalist bir devlet olarak Cumhuriyet’i kuran Atatürk’ün adını, kapitalist sistemi tahkim eden her insanın dayanak yapma hakkı vardır. Ve elbette Atatürkçülüğün “tek adamcı” vasfı içermesi; “tek adam olma” arzusuyla yanıp tutuşan bir burjuva politikacıya cevaz vermektedir. Bu olgu nedeniyle bir yandan “Atatürkçülüğe sarılma olanağı bulan RTE’nin; diğer yandan idol olmasının önünde barikat saydığı Atatürk’ü, izinden gideceği önder olarak kabul etmesi mümkün değildir. RTE İdol olmak için her idolü kullanır ama asla bir başka idolün gölgesinde iktidar sahibi olmak istemez bir karaktere sahiptir. Bütün fenomenler ve toplumsal albenisi olan olgular gibi Atatürkçülükte RTE için izinden yürüyeceği bir kılavuz/ idol değil üzerine basıp yükseleceği araçtır.

RTE kronik benmerkezcidir. Pragmatist bir kişilikte olduğunu daha iktidara gelirken belirgin biçimde ifade etmişti. ”Demokrasi amaca yürürken binilecek trendir” sözü RT Erdoğan’a aittir.

RTE’nin asıl amacı  iktidarda kalmaktır; hedefine ulaşmak için tüm ideolojik unsurları kullanabilir.

Eğer sosyalizmin toplumsal albenisi olsaydı; RTE sosyalizmin argümanlarını da kullanmakta tereddüt etmezdi ve kuşkusuz “İslamcı sosyalist“ yaftası yapıştırarak ona sempatiyle bakacak “sosyalist” örgüt ya da demokratik sendika da olurdu.

Amacı doğrultusunda RTE, toplumsal albenisi olan idol ve olgulara sırtını dayamanın yanı sıra; işe yarayan tüm maddi araçları da kullandı. Siyasi, maddi rüşvet; şantaj, tehdit ve elbette ki devletin zor aygıtları ve kontrgerilla örgütü, iktidar yürüyüşünde ve iktidarı sürdürme sürecinde aralıksız kullanılan araçlardı.

Kuşkusuz kapitalizmin karakteristik işleyişinin insanları yönlendirdiği şekliyle sistem içi tüm politikacılar da tıpkı RTE gibi genel ve lokal iktidarı ele geçirmek ve iktidarda kalmak için toplumsal albenisi olan olgu ve fenomeni kullandılar.

Burjuva politikacıların fenomen ve olguları kullanma pratiği; kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu toplumda, talep gören metanın piyasaya arz edilmesi pratiğinden kopuk değildi.

“Birey, elindeki metaı; yararı dışında bir tanımlama ile kullanıma (pazara) sunarken; toplumun ihtiyacından doğan istencini (talebini) gıdıklayan her değeri/ argümanı; kendi yararı için kullandı. Bir pazarlamacı, salam ya da sucuğu piyasaya sunarken toplumun dini inancını kullanmak için, ürüne “helal” damgasını vurdu. Sermaye sahibi; sermayesini hangi alanda kullanacağını saptarken; insanların ihtiyacının ne olduğunu ve ne kadar olduğunu dikkate aldı. Ancak bu eylemi gerçekleştirirken, insanların ihtiyacını karşılamak istenci değil; daha fazla rant elde etmek istenci, yönünü çizdi. İnsanların gereksinimi, sermaye sahibinin rant elde etme pratiğinin aracı oldu.”[2]

Bariz ve çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; burjuvazi, hayatını kapitalizme karşı mücadele etmeğe adamış Che Guevera’nın resmini bastığı tişörtleri satmakta sakınca görmedi. Alıcılara cazip gelecek özelliklere sahip olsa Marks’ın ve Lenin’in resmi de; kapitalistler tarafından tişörtlere konur.

Kapitalizmin bu karakteristik durumu; tüm toplumsal ilişkiler zemininde insanların pratiğini biçimleyici rol oynar.

Üretim tarzının döşediği zeminde ötekine ve giderek kendine yabancılaşarak hiçleştiği yargısına kapılan insanın “kabul görülme ihtiyacı”; fenomenlerin toplumsal albeni kazanmasının gerekçesidir. İnsan fenomen olgunun varlığıyla yaşamını anlamlandırarak varlığını değerli kıldığı kanısına vardığında; durumunun yönetenlerin kullanıma açılmasına da razı oldu.

TOPLUMSAL CAZİBESİ OLAN FENOMENİ KULLANMAYAN BURJUVA YOKTUR

 Türkiye’de, çoğunlukla genel veya lokal  zeminde vasıflı/vasıfsız politikacılar ya da iş adamları ya da bürokratlar koltuk kapma yarışında toplumsal albenisi olan olgu ve kavramları kullandı. Dolayısıyla iktidar için toplumsal fenomenlerin her türlüsünü  kullananların, RTE’ye; “niçin toplumsal albenisi olan olguları siyasi süreçte kendine dayanak yapıyorsun ?” deme hakkı yoktur.

Her burjuvanın her tür fenomeni kullandığı bir toplumda;  RTE’nin de kapitalist sistemin savunucusu olması nedeniyle kapitalist sistemin sunduğu her olanağı kullanma “hakkı”  vardır.

Örneğin RTE’yi “Atatürkçülüğü kullanmakla” suçlayan “İyi parti” önderi de hem Atatürkçü, hem milliyetçi ve hem de dincidir.

CHP ve benzeri parti ve kurumların önder ve kadroları  da, Halkın çoğunluğunun dindar oluşunu dikkate alarak, Kendilerinin de ” dindar olduğunu” açıklamak için yırtınıp durdular. Hatta bu nedenle  milletvekili yapılıp parti vitrinine konuldu dinci kadrolar.

Kuşkusuz bir siyasetçi; Dini argümanları kullanan partinin peşinden sürüklenen kitleye “dinimiz onu emretmez, İslam dininin doğru analizi budur” diyorsa, şaşırtıcı gelebilir ama bu tavır tersinden dinin kullanılması demektir.

Bu anlamda ülkemizde, burjuva düzen partilerinden ( muhafazakar, cumhuriyetçi, burjuva demokrat ve hatta sosyalist etiketli olsa da)  dincilik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve demokrasi olgusunu  şu ya da bu biçimde kullanmayan yoktur.

CHP sözcülerinin; düne kadar Atatürk’e hakaret eden RTE’nin Atatürkçü olamayacağından söz etmesi ironi içeren bir durumdur.

Çocukluğu ve gençliği Atatürk’ü ret ve Atatürk’e hakaret ile yoğrulmuş unsurların CHP çatısı altına girdiğinde yakasına Atatürk etiketi yapıştırarak, “Atatürkçü olması” nasıl mümkün olduysa; Düne kadar Atatürk’ü reddeden Erdoğan’ın da Atatürkçü etiketini yakasına takması mümkündü ve oldu.

Ve elbette, RTE Atatürkçü olunca; düne kadar Atatürk’e hakaret ederek statü sahibi olan “reisci” şürekanın sorgulamaksızın; siyasi menfaati gereği RTE’nin ardına takılarak Atatürkçü olması da normaldir.

İşin bir başka yönü de, Burjuva partilerin toplumsal fenomenleri politik araç olarak kullanmasını halkın da yadırgamıyor/ normal iş sayıyor olmasıdır.

POLİTİKACILARIN FENOMEN VE OLGULARI KULLANMASI İKİ TARAFLI YARAR SAĞLAR

İktidar yürüyüşünde her adım attığında RTE’nin ilkesi “Kazan kazan” oldu. Toplumsal ilişkiler pratiğinde izlenen bu yol; iktidarda olanın fazlasıyla kazanmasını sağlasa da, ötekilerin de yarar sağlayıcı oldu.

Kaba benzetme olacak, ama hakkını yasal yoldan alamayan, “tahsilatçılara” başvurur çoğu zaman. Tahsilatçı alışılmış yöntemler dışında yöntemler kullanarak alacağı tahsil eder ve paranın büyük bölümünü kasasına koyar, diğer kısmını da alacaklıya verir. Hem aracı kazançlıdır ve hem de hakkını yasal yoldan alma umudu kalmamış insan kazançlı sayar kendini ve tahsilatçıya da teşekkür eder. Kimi durumlarda hangi yol denenirse denensin ve kim aracı olursa olsun, hakkını almak memnun eder insanı. Bu yadsınamaz bir durumdur.

Kuşkusuz yöntem ve izlenen yol onaylanabilir değildir. Ancak, bazı durumlarda, muhtaç olanlar muhtaçlığın giderilmesinde kirli yolların kullanılmasına göz yumar.

RTE her politik dönemeçte toplumsal albenisi olan olgu ve fenomenleri kullanırken ilişki kurduğu  gruplara da süreçte aldıkları rol oranında “kazanç” sağladı.

Kitlelerin Allah inancını kullandı. AKP ‘ye oy verip onu iktidara taşıyanlar, odun kömür ve iş kazandılar, Müslüman iş adamları köşeyi birkaç kez döndü, ihaleler İslami cemaat üyelerine dağıtıldı.

Kuşkusuz bu süreçte en büyük pay FETÖ’ ye verildi. Önemli sözdür ; “Ne istediler de vermedik”.

RTE iktidara yürürken etrafında yer alan insanlara da “kazançtan pay” dağıttı. Yanına gelen politikacıların dinine, dinsizliğine bakmadı. Siyasi ve maddi kazanç sağladı onlara.

Kendine firavun diyen Numan Kurtuluş’u bakan yaptı, Kendine hakaret eden Süleyman Soylu’yu hayatında ulaşamayacağı makama oturttu “aldığına” karşılık. vb.

İktidar yürüyüşünde önüne çıkacak engel olan orduyu yıpratma savaşında FETÖ önemli görev üslendi; üstlendiği görevin bedelini aldı.

RTE “sosyalistlerin” de ağzına bir parmak bal çaldı “Askeri vesayeti kaldırma” sürecinde. 12 Eylül çetesinin yargılanmasının önü açılarak solcuların yüreğine su serpildi. Ordu yara alınca; bir daha darbe olmaz kanısına kapılan “yetmez ama evetçi” unsurların içi ferahladı.

Kürt sorununun çözümü sürecinde; Kürtler de tam olmasa da belli haklar elde ettiler.

İktidara yürüyüş sürecinde, dinci kesimlerin burjuva devletle barışma zemini oluşturuldu. Bu barışma Cumhuriyetin kazanımı oldu kuşkusuz.

İslamcı çeteler de AKP iktidarında önemli mevziler elde ettiler hizmetleri karşılığında.

Tüm bu süreçte fenomenler ve olguların ardısıra yürüyen kitle, önemsenmenin ve varoluşun hazzını tattı. Bu ruhsal kazanç yadsınamaz önemdeydi bazı toplumsal kesimler için.

Tek ilke vardı RTE için; iktidarı ele geçirmek ve onu kaybetmemek.

Bu ilkesinin alt ilkesi ise; İktidar yürüyüşünde kendisine mutlak itaat ve sadakat gösterilmesiydi.

Sadakatte yaya kalanların; dinine imanına, cinsine, milliyetine, bakmadan ilişiği kesti RTE; sildi defterden onları.

Şimdi de RTE’nin, Başkan olabilmek için Atatürk’ü kullanması sayesinde; Atatürk’ü reddeden unsurların, Atatürk’ü kabullenmesinin, yüzyıldır süren husumeti terk etmesinin ya da en azından düşmanlık duygusunun törpülenmesinin yolu açıldı.

Bu süreçte yıllardır CHP’nin başaramadığını RTE gerçekleştirmiş olacaktır. Atatürkçülük şemsiyesi altına giren yeni kitlenin, Atatürkçüler tarafından “kabul görülmenin” hazzına varacağı kesindir. Atatürk karşıtlarının; cumhuriyetle barışmasına ek olarak Atatürkçülükle de barışması ise; Atatürkçülerin kazancı olacaktır. Bu durum, Atatürkçülerin RTE’ye teşekkür etmesine gerekçe olabilir mi? Göreceğiz.

 NE YAPMALI ?

RTE tek adam olmaktan fedakarlık edemez ve Tüm burjuva politikacılar gibi RTE’de fedakarlık edemeyeceği durumun ellerinden kayıp gitmemesi için her çareye başvurup ve amacı için her şeyi araç olarak kullanacaktır.

Bu gerçeklikten hareketle; İlkin açıklamak gerekir ki; toplumsal albenisi olan unsurları kullanma işini bütün kurum ve partilerin gerçekleştirmesi; RTE nin ekmeğine yağ sürmektedir.

Kitle örgütlerinden, eğitim kurumlarına, sendikalardan, sosyalist partilere kadar tüm kurumların, yöneticilerinin tek adam olma arzusuyla yanıp tutuşması ve tek adam olmak uğruna önüne çıkan her rakibi karşısına alması, yere sermesi; özelde Recep Tayyip Erdoğan’ın ve genelde burjuva politikacıların tek adam olma hırsını besleyen zemini oluşturuyor.

İdeolojik yüklenimi maddi ve politik statüsü ve toplumsal konumlanışı ne olursa olsun hangi insan, grup ya da sınıf; Toplumsal ihtiyaca karşılık gelen bir olguyu küçük ya da büyük ölçekli alanda erk oluşturmak maksadıyla kullanıyorsa o insan, grup ve sınıf halk düşmanıdır.

Halk düşmanlarına karşı mücadele yaşamsal önemdedir ve gereklidir. Burjuva politikacılara karşı mücadele onun kullanamayacağı olguyu var etmek ve onun yapması mümkün olmayan pratiği gerçekleştirmekle mümkündür.

Çuvaldızı kendimize batırarak söylemek gerekirse; çoğu işçi sendikası ve demokratik kitle örgütü ve Meslek odası yönetimlerini ele geçirme sürecinde, yaşamı burjuva olup, yakasına “sosyalist, devrimci” etiketi yapıştırarak değerleri kullananlar yok, demek mümkün değildir. Belli  toplumsal kümeler içerisinde “iktidar olmak için Aleviliği, azınlık kimliğini araç olarak kullanan yoktur.” diyen yalan söyler.

Fenomeni kullanmak o fenomenin varoluş nedenini atlayarak onu bir başka durum ve eylemin aracı haline getirmektir. Örneğin; insanların özgürlük istencini amaç olmaktan çıkararak, özgürlük kavramını, iktidara ulaşmanın aracı yaparsanız; özgürlük olgusunu kullanmış olursunuz.

Amacın araç olarak kullanılmasına taviz vermeyen ve oportünizmle arasına sınır çekmek konusunda samimi olan insanlar amaçlarının gereği neyse onu yapar; amacı hiçbir şekilde ve hiçbir zaman özel iktidar aracı kılmaz. Amacın başkaları tarafından araç yapılmasına karşı barikat olacak duruş, amaç doğrultusunda gerçek anlamda mücadele etmektir.

Sözde sahiplenip, pratikte gerçekleştirilmeyen her ideoloji yafta olarak kullanılır ve bu eksende oluşan politik oportünizm; her türden burjuva diktatörlük zemininde döşeme taşı olarak kullanılmaya mahkumdur.

Sosyalizm iddiası; Özgürlük, eşitlik ve demokrasi, şiarını sözde değil pratik ilişkilerde de gerçekleştirmeği sağlayıp bunu kitlelerin görebileceği şekilde işlevsel kılanlara mahsustur. Ancak gerçek anlamda sosyalizm iddiası olanlar; Kapitalizmin ve diğer tüm sömürüye dayalı üretim ilişkileri üzerinde peydahlanan tek adam rejimine karşı gerçekçi bir duvar örebilirler.

BABÜR PINAR

 

[1] Ara Not; Özellikle AKP yerine RTE kullanmak gerek çünkü artık AKP kimliği RTE kimliğinin gölgesindedir.
[2]Allah İnancını Kullanma Pratiği (AKP) / BABÜR PINAR-S.63-Nitelik Kitap. 1 Baskı-Ocak 2014-

Pin It on Pinterest