İşçi Sınıfı ve Emekçiler, OHAL Kıskacında

Çalışma Bakanı Müezzinoğlu sağında TİSK, sol yanında TÜRK-İŞ temsilcisi olmak üzere “asgari ücret”i az önce açıkladı: Asgari ücret, net 1.404 lira. İşveren (TİSK) temsilcisine dönerek –elbette hükümetle birlikte- kararı imzaladığı için ona teşekkür etti. İşçi (TÜRK_İŞ) temsilcisinin imzasını alamadığı için çok üzülmüş beyefendi. Bu arada bir müjde(!) daha verdi; eğer evliyseniz ve dört de çocuğunuz varsa, asgari ücret tamı tamına net 1500 lira oluyormuş. Sınıf bilinçli işçiler; sizin zaten hükümet olarak burjuvazinin ortak çıkarlarını savunan ve koruyan bir komiteden başka bir şey olmadığınızı biliyorlar. Ve yine devrimci işçiler, sizin devletinizin de burjuva sınıfının çıkarlarını gerektiğinde en kanlı biçimde koruyan bir baskı, sömürü ve yalan aygıtı olduğunu –üstelik bunu her an iliklerinde, kemiklerinde hissederek- çok iyi da biliyorlar.

Usta burjuva politikacısını tanımlayan söyle bir söz vardır: “Usta politikacı, halkın anasını ağlatan karaları, onlara bir müjde gibi sunabilen politikacıdır.” Geçen yılın enflasyonu % 6 olduğu halde, hükümet ve işveren kesimi büyük fedakârlık (!) gösterip asgari ücreti tam % 8 net 104 lira arttırmışlar. Yani geçen seneki 1300 lira olan asgari ücret, 1404 lira olmuş. Ve bakan beyefendi yine açıklıyor ki önümüzdeki günlerde asgari ücret nedeniyle işverenlerin maliyet artışının bir bölümünü devletin –gerçekte ise yoksulların ödediği vergilerden- karşılaması için Başbakan talimat vermiş.

Ne var ki son üç ayda dolardaki değer artışının % 20’yi aştığını, aslında bunun dolardaki değer artışını göstermeyip tam tersine TL’nin değerinin (satın alma gücünün) en az % 20 düşmesi anlamına geldiğini; zamların daha şimdiden dayanılmaz boyutlara ulaştığını, bu emekçileri yıkıma uğratan sürecin önümüzdeki yıl da artarak süreceğini kimse dile getirmiyor. Ve bunları hükümetin kesin kontrol altına aldığı medyadan duymak da mümkün değil. Ayrıca 170’in üzerinde muhalif medya organı (tv kanalı, gazete, radyo) kapatılmış durumda ve 148 (şu an Ahmet Şık’la 149 oldu) gazeteci zindanda. Ayrıca yüzlerce ve yüzlerce gazeteci işsizliğe ve açlığa mahkûm edildi.

Ve elbette başarısız darbe girişiminden beş gün sonra OHAL’le gerçekleşen başarılı darbe ortamında – ve elbette işçi sınıfımız yeterinde örgütlü olmadığı, sosyalizme sırtını döndüğü ve daha acısı komünist hareket parçalı, güçsüz ve sınıftan uzak olduğu için- haklının isyanını ve emekçinin namuslu gür sesini duyurması neredeyse olanaksız.

Yine hatırlayacaksınız, Erdoğan, başarılı sivil darbesini gerçekleştirdikten hemen sonra iri kıyım patronlar toplantısında OHAL’i şöyle övüyordu: “Şimdi artık OHAL var; bundan sonra grev, boykot, ıvır zıvır da olmayacak.”

Nüfusun binde birini bile temsil etmeyen burjuva sınıfı; bütün üretim araçlarına, bütün finans kaynaklarına sahip olduğu için; devlet dediğimiz baskı, şiddet ve yalan makinasının da hükümet dediğimiz yürütme ve bütün zenginliklerimizi ‘yürütme’ organının da sahibidir. Efendileri olan burjuvaziye gerçekten sadakatle -ve bu arada elbette kendi ceplerine de- hizmet etmekte hiç kusur etmiyorlar.

İşçi sınıfımız örgütlenerek “DGM’yı ezdik, sıra MESS’te!” dediği; devrimcilerin fabrikalarda, gecekondularda, grev boylarında ve meydanlarda sınıfıyla iç içe olduğu günlere; devrim ve emeğin iktidarı hedefinin ufukta çok yakın göründüğü günlere -ve elbette bu sefer çok daha üst düzeyde- ve de bu kez düşman sınıfı kesinlikle alt edip iktidara gelmek üzere tekrar ayağa kalkmalıyız. Örgütsüzlük, dağınıklık, kafa karışıklığı ve perspektifsizlik canımıza yetti artık. Ekmeğimizi gerici iktidarların, patronların, patronlara hizmet eden sarı sendikaların, cemaatlerin insafına terk etmek, yoksulluğumuzu ve sefaletimizi dana da artırmakla kalmadı; aynı zamanda bu ataletimiz inşaat çukurlarını ve maden ocaklarını birer işçi mezarlığına dönüştürdü. Artık burjuva parlamentosundan, partilerinden medet beklemeden; bu sınıfın dinci-ulusalcı-şoven-liberal ideolojilerine kanıp aldanmadan toprağa daha sağlam basarak, bütün mağdur ve mazlumların desteğini de alarak tekrar ayağa kalkmanın: bütün öfke, tepki, direniş ve başkaldırıları devrimci bir yatağında toplayıp birleştirerek cesaret ve devrimci bir cüretle yeni ve özgür bir dünya inşa etme yolculuğuna başlamanın zamanıdır.

Bu tarihsel görevimizi ne kadar savsaklarsak, ne kadar geciktirirsek; bizi kuşatan mengene her geçen gün daha çok sıkışacak; üzerimizdeki baskı ve şiddet o ölçüde artacak ve ülkemiz üzerindeki karanlık o oranda koyulaşacaktır. Unutmayın ki böylesi dönemlerde susanlar, sinenler, korkanalar daha fazla bedel öderler. Öte yandan tarihin bizden beklediği sorumluluğu cesaretle omuzlarsak; biriken muazzam öfke ve enerji kendisine akacak bir yatak açacaktır. Karanlığın en koyulaştığı anda şafağın ne kadar da yakın olduğunu hissedeceğiz.
Yükselecek yeni bir devrimci dalgaya bu kez örgütsüz ve hazırlıksız yakalanmayalım.

 

YUSUF ERDEM

Pin It on Pinterest