POPÜLİZMİN KUCAĞINDA AVUNMAK

 

Avrasya tünelinin açılışında; AKP hükümet sözcülerinin; özellikle RTE ve Başbakan B. Yıldırım’ın; ”Bu tünel vatandaşa büyük hizmettir” sözüne karşı bir yurttaş “Adamlar bize yolu parayla satıyor! Buna da hizmet diyorlar. Böyle hizmet mi olur.” Dedi.

Yurttaşın dediği ile kalınsa; muhalif bir ses olarak dinleyip hak verecektim bu çığlığa. Ama o noktada durulmadı.

Sıradan bir sözü AKP muhalifi gruplar; “Vay be! yıllardır ekonomi profesörlerinin dahi izah edemediği bir gerçeği vatandaş basit bir şekilde anlattı.” diye alkışladılar

Bir beğeni rüzgârı esti. Suni yaratılan rüzgâr, RTE karşıtı cephede konumlanan demokrasi tutkunu (!) insanların yanan bedenini serinletti.

Sanki Türkiye’de vatandaş bazı mal ve hizmeti ücret ödemeden alabiliyordu da; “Neden tünel, otoban ya da köprü  ücretsiz değil?” sorusu, haddinden fazla abartılarak, “iktidar eleştirisinin” merkezine oturtuldu.

Oysa toplumsal gerçeklik gösterir ki; Kapitalist sistemde,  birisinin kalkıp iktidar partisine “sen bu hizmeti bedava mı veriyorsun ?” demesinin ve o tepkinin alkışlanmasının da “kıymeti-i harbiyesi “ yoktur.

Köprülere, otoyollara ya da tünellere bakıp; bu “büyük eserleri” (!!!) ülkeye kazandıranları alkışlayan;  yanılsamalı bilinç sahibi yurttaşların tepkisiyle; “Hizmet diyorlar da tünelden, yoldan geçiş parayla. Bu nasıl hizmet “ diyen yurttaşın  yanılsamalı bilinç ürünü tepkisi benzeşiktir.

Çetrefil bir meselenin basit kalıplarla ifadesi; yanılsamalı bilincin ürünüdür. Basit anlatım, hoş gelse de kulağa, her “basitliğe batışın” aynı zamanda bilimsellikten uzaklaşmaya kapı araladığı bilinir.

Ötekinden farklı görünen, ama aslında benzer bir yaklaşımın ürünü olan tepkiyi alkışlamak, yani  yanılsamalı bilinç ürünü fikri/eylemi takdir etmek de; bilimsel yaklaşımdan uzak durmak demektir.

Yıllardır bilim insanlarının cesurca yaptığı, “gerçekleri açıklama” pratiğini öne çıkarmaktan imtina eden “demokrasi aşıkları”; basit ve her basit söz gibi “bir durumu açıklamaktan uzak bir sözü alkışlayarak anti- bilimci vasıflarını  sergilediler.

Sorunun ‘püf noktası’ şudur;

İktisadi olarak egemen olan sınıfların ideolojisi de egemendir ve bir toplumun yaşam tarzını ve bilincini şekillendiren esas unsurlardan birisidir.

Bir büyük yanılsamayla, o toplumun çoğunluğu; egemenlerin iktisadi pratiğinin tezahürü olan fikri kendi fikri ve eylemi de kendi eylemi kabul etti. Bu kabul üzerine inşa edilen yerleşik, geleneksel algı, yüz yıllardır burjuva sistemin ayakta kalmasının zeminine can verdi.

Kuşkusuz egemen sınıf, sömürünün ve üretimin artması için bilim ve tekniği sistem içi kullandı. Ancak her zaman fikri zeminde halkın bilimden uzak muhafazakar kalmasını yeğledi. Halk fikri muhafazakarlığı içselleştirdi ve üreticisi oldu. Bu anlamda halk demişse doğru demiştir sözü; aslında egemenlerin ideolojisinin şekillendirdiği davranışa ve fikre övgüyü içerdi.

Eee! zaten AKP de iktidarını; büyük ölçüde halkın bu yerleşik söylem ve pratiğine borçlu değil mi? Popülizm, tüm burjuva partiler gibi AKP’nin de üzerine oturduğu zemini besleyen can suyu olmadı mı ?

AKP zihniyeti de yurttaşa; “ Bilim adamlarını takma! Bak biz nasıl hayatın gerçeklerini anlatıyoruz. Biz ülkemizin gerçeklerine göre hareket ediyoruz. Biz kapitalizmin katıksız, gerçekçi uygulayıcısıyız; hayalci, romantik değiliz. Kapitalizmin gereğini yapıyoruz; ne yapalım yani, yapmayalım da komünist mi olalım” dedi.

Ki, tam da bu sözler; RTE’ye “aldatmayan, gerçekleri ifade eden adam “ denmesine katkı sağladı.

Burjuva ideolojik hegemonyasının esiri yurttaşın, kapitalizmin gerçekliğini ifade eden burjuva politikacılara oy vermesi de kaçınılmaz gerçekleşti.

“Burjuva demokrasi aşıkları” ise her dönemde, kapitalizmde “hizmetin bedava verilmesi, sömürünün olmaması“ mümkün olabilir algısını yaratacak söylemi diline pelesenk etti ya da bu tür söylemleri alkışlayarak bu yanılsamanın toplumsallaşmasına katkı sundu.

Kapitalizmin tabiatına aykırı icraatın ve olgunun, kapitalist sistem içerisinde gerçekleşebileceği kanısını besleyen söylem ve herhangi bir burjuva devletin/ hükümetin, halka  parasız hizmet verilmesini sağlayabileceğine ilişkin  algıya yol açan sözler ve alkış; bilimsel tavra ve aydınlanma sürecine üstü örtülü küfürdür.

Kapitalist sistem partisi olup ve sistem içerisinden çıkması mümkün olmayan bir burjuva demokrat parti de ancak; AKP nin yaptığını; “emekçilerin acısını aza indirecek tedbirler alarak” yapar.

O kadar.

Gerçek şudur; Kapitalist sistemde, emek sömürüsü esastır, emekçinin yaşamı teferruat.   Hiçbir mal ve hizmet yurttaşa karşılıksız verilemez. Kapitalizmin inşa düsturudur bu.

Kapitalizm, bu yapısal gerçekliği her yerde suratımıza çarpar.

Kapitalist sistem içerisinde; sömürü de, hizmetin paralı olması da olağandır. Her üretilenin, hizmetin metalaştırılması; kapitalizm ortadan kalkmadıkça var olacaktır.[1]

Ya kapitalist sistem içinde, yurttaşa her şeyin parayla verilmesinin zorunluluk olduğunu kavrayıp; “kapitalizmi yıkma” savaşımı vereceksiniz ya da kapitalizme rağmen; emekçilerin kendi ürettiği ürün ve hizmeti bedava alabilmesini, bir burjuva hükümetin sağlayabileceği yanılsamasının ifadesi olan sözlere sığınıp; sitemin bekasının alkışçısı olmayı sürdüreceksiniz.

Bilimsel yöntemle somut durumun analizini yapan insanlar bu gerçeği yıllardır aktardı.

İnsanlık, aydınlanmasını bilim insanlarının yaktığı ışığa borçlu. Ama insanlar, aydınların, durum analizinden çıkarsamalarını  anlamıyorsa, anlamadıklarından değil; Bu gerçeği anlamak istemediklerindendir. Çünkü gerçeği algılamak, algılayan insana sorumluluk yükledi. İşte tam bu noktada  ip koptu. Yükümlülük almak istemeyenler; insanlara bu gerçeği aktarmak gibi cesaret isteyen bir işi yapmak istemediler ve dolayısıyla gerçeği görünür kılarak yurttaşların sorunu algılamasına katkı vermek yerine; kendilerine bir yükümlülük getirmeyeceğinden emin oldukları, “haz” verici popülizmin kucağına sığındılar.

Kuşkusuz popülizmin kucağında gerçekleştirilen yanılsamalı tepki, insanı avuttu,  içini soğuttu ama  toplumsal yaşam sürecine müdahale ederek, yeryüzündeki toplumsal düzenin değiştirilebileceğine ilişkin bilince sahip olmasına katkısı olmadı.

Anti-bilimci, popülizmin şövalyesi insanın, halkın her “muhalif” sözünü alkışlayarak yarattığı rüzgar; cahilliği pohpohlayarak halkı yanına çekme işinde usta olan burjuva düzen partilerin gemisinin yelkenini dolduran fer oldu. Anti-bilimci yaklaşımla “muhalefet” yapanların her  keskin lafı ve pratiğinin itkisi sayesinde egemenler yürüttü saltanat gemisini.

Anlayana sivrisinek vızıltısı saz, anlamayana davul zurna az.

 

Babür Pınar

 

DİPNOT:

[1] Burjuva ekonomist John Perkins, içeriden biri olarak kapitalizmin yapısal vasfını, Bir Ekonomik Tetikçinin Anıları”, kitabında çok net vurguluyor.

“Kendi arabasını yapamayan ülkeleri borçlandırıp otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz kredi verip daha çok araba almalarını sağlarız”.

Bu sözler, Tüm kapitalist ülkelerde uygulanmakta olan ulaşım politikasını açıklıyor.

 

 

 

Pin It on Pinterest