Tarih ve Bütünlük (I)

Cumhuriyet dönemi sona erdi. 16. Nisan 2017 tarihi itibarıyla Cumhuriyet yönetimi, seçim yoluyla kaybedildi. Türkiye’de yeni bir dönem başladı. Literatürde buna barışçıl geçiş deniliyor.

Elbette bardağın dolu tarafında boyun eğemeyen yüzde elli var. Haksızlık ve hukuksuzluklar saymakla bitmez. Lakin diğer yüzde elli kazandı. Gerçeği evirip çevirmenin kazandıracağı bir şey yok. Kaytarmak, kafayı kuma gömmek faydasız. Durum kendi başına ve kendisi olarak bir gerçektir; Cumhuriyet dönemi sona ermiştir! Önümüzdeki süreç bu hukuki durumun siyasal ve toplumsal düzenlemelerini içeren bir geçiş dönemidir.

 Boyun eğmemenin ve umudun ise kendi gerçekliği vardır. Var olan nesnelliğe, nesnelliğin şöyle ya da böyle algılanmasına değil, kendi tarihsel köklerine bağlıdır. Bu bağdan yoksun, gerçekliği görmezden gelen iyi niyet bildirimlerinin, kızgınlıkla atılan çığlıkların ya da sorumluluğun özerini örtebilmek amacıyla yapılan gevezeliklerin umutla bir ilgisi yoktur.

Tarihi yitirmiş olmanın bir sorumluluğu vardır. Ama bu yalnızca tarih bilinci olanların ve tarihin değerini bilenlerin omuzlarına yüktür. (Yüzsüzleri, iki yüzlüleri ve yaptıklarından sorumlu tutulamayacak ruhsal bozukluğu olanları suçlamanın bir anlamı olmayacaktır.) Gelecek bu yükü omuzlarında taşıyabilenlerin adımları ile yol bulacaktır. Bir tarafta “yola devam”  söylemi gerçeğe dönüşürken öte tarafta “mücadeleye devam” ifadesini tutarlı, ikna edici bir bütünlüğe kavuşturmadan çalım satanların geleceğe dair bir umudun taşıyıcısı olmaları olanaksızdır.

Cumhuriyeti kaybettik. Bu açık ve kesin bir yenilgidir. Oy oranının şu ya da bu olması, 1,5 yada 2,5 fark olması bu gerçeği değiştiremez. Cumhuriyetçiler, sosyalistler, Kürt halkı hep birlikte yenilmiştir. Yenilgi tüm taraflar için bir ve aynı anlamı taşımayacaktır. Son da değildir. Ama tüm tarafların mücadelesi, birlikte ve tek tek, tarihi bir mevziden geri düşmüştür. CHP ve MHP aynı zamanda  varlık zeminlerini de yitirmişlerdir. Sonuçlar üzerine söylenmesi gereken çok şey vardır. Ama öncelikle, “Aslında yenilmedik…” kandırmacasından uzak durulması ve de, daha çok sosyalist öznelerde/çevrelerde alışa geldiğimiz, yenilginin kendisiyle hiç ilgisi yokmuş gibi davranma rahatlığının bir tarafa bırakılması gerekir. Gerçekten yeniden mücadele verilecekse…

Bir yanda, yeni baştan bir ülke kurulurken öte yanda siz tepeden tırnağa sarsılmıyor, siyasi hattınızı, örgütlenmenizi, mücadele biçim ve olanaklarını yeniden gözden geçirip yeniden kurma istek ve kararlılığına ilişkin tek bir değerlendirme yapmaya ihtiyaç duymuyorsanız, “yenilmedik, umutluyuz, bu ülkenin mücadeleden başka şansı yok…” gibi ifadelerin avunmak ve avutmak dışında bir anlamı yok demektir.

Geleceğin ne kadar uzun, karanlık, aydınlık ya da sancılı olacağını belirleyecek olan, öte yanda kurulmaya çalışılan dünya değildir. Tarih hiç bir evresinde geriye bükme çabasına uzun süre tahammül etmemiştir. Ama her tarihsel kırılma da ileri, insanlığın kurtuluşuna doğru kendiliğinden bir olanağa da dönüşmemiştir. Tarihsel bir kırılma yaratabilmek ya da tarihsel bir kırılmayı demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün hakim olduğu bir toplumsallığa çevirebilmek için umutlu olmaktan öte bir şeyi;  umudun bizatihi kendisi olmayı gerektirir. Bazen yenilmek gerekir, bazen yenilenmek…

Ender Özsarıkaya

Pin It on Pinterest