Havana’da gerçekleştirilen İkinci CELAC (Latin Amerika ve Karayip Devletleri Birliği) Zirvesi’nin amaçları geçmişten gelse de, vizyonu geleceğe yönelik. Kübalı tarihçi, profesör ve entelektüel, Felix Julio Alfonso ile CELAC ve hala açık olan soruları üzerine konuştuk.

 

İkinci CELAC Zirvesi Küba’nın ulusal kahramanı Jose Marti’nin doğum yıldönümünde yapıldı. Tarihi referanslar neden bu kadar önemli?

 

Jose Marti, Venezuela’ya vedasında “Ben Amerika’nın evladıyım, ona borçluyum” diyerek, her zaman Latin Amerika cumhuriyetlerinin hizmetinde olacağını söyledi. Emperyal arzularını birçok belgede ortaya çıkardığı, Anglo-Saxon Amerika’dan farklı bir “Bizim Amerikamız” olduğunu beyan etmişti Marti 1891’de. Marti, Simon Bolivar’ın bütünleşme hayalinin bir mirasçısı ve takipçisiydi.

 

Kuzey Amerika’nın olmadığı bir bölgesel birleşme her zaman hüsranlı bir hayal olarak mı görünür?

 

Birleşik Devletler, 1826’daki Panama Kongresi’nden bu yana genç Latin Amerika cumhuriyetlerini ekonomik ve politik olarak kendi emri altına koyma amacı güttü. Bu, kendisinin Küba ile ilgili Olgun Meyve adlı o ünlü doktrininde açık bir şekilde su yüzüne çıktı. Birleşik Devletler yüz yıldan fazla bir süredir bütünleşmeye yönelik bütün adımları sistematik bir şekilde sabote ederek, kendi çıkarlarına yönelik herhangi bir hamleye karşı sınırsız bir şekilde askeri güç uyguladı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra OAS ve TIAR gibi yeni sömürgeci mekanizmaların dayatılması, Birleşik Devletler’in Latin Amerikalıların dış politikaları üzerinde kurduğu hakimiyetin en önemli göstergesiydi.

 

İkinci bir Latin Amerika ve Karayipler bağımsızlığıyla mı karşı karşıyayız?

 

Kanımca, ikinci bağımsızlık Latin Amerika gerçekliğinin kendisi gibi kompleks ve çelişkili bir fenomen olarak görülmelidir ve umut dolu ilk belirtilerini sunma yolunda sadece bir başlangıçtır.

 

Şu açıktır ki; Amerikan İmparatorluğu’nun hegemonik politikalarının aksine, bütünlüklü bir adalete sahip ekonomik ve sosyal politikalar uygulayan, halk demokrasisini geliştirmek için çabalayan, yerel halkın haklarına saygı duyan ve bölgesel bir uzlaşı bulma mücadelesi veren ilerici bir hükümet grubunun ortaya çıkması önemli bir adım olmuştur. Ancak bu yönetimlerin içeride ve dışarıda karşılaştıkları muhalif güçleri de hafife almamamız gerekir, ne de kapitalist ekonomik yapıların birçoğunun hala ayakta durduğu ve eşitsizliğin kaynağı olduğu gerçeğini. Ayrıca, bu sol liderlerin bağımsızlık ve eşitlik yolunda düşüşü engelleyecek bir yönetimde devamlılık sağlayacaklarına yönelik herhangi bir garanti de söz konusu değil.

 

Bu çelişkili ve zorlu bir bütünleşme ve işbirliği süreci, neoliberallerin ve devrimcilerin hep bir arada olduğu. Onları bir araya getiren ve bölen nedir?

 

Doğru, aynı değiller. Örneğin Küba, Venezuela, Ekvador, Bolivya ve Nikaragua gibi sosyalist ve solcu hükümetlerin oluşturduğu ülke grubu ile Meksika, Kolombiya veya Peru gibi sağcı liderlerin yönettiği ülkeler grubu arasındaki farklılıkların yanı sıra, MERCOSUR ülkelerinin çıkarları da özdeş değil – sadece Uruguay ve Brezilya arasındaki o devasa asimetriyi göz önüne aldığımızda bile. Ancak bunlar değiştirilemez gerçeklikler. Latin Amerika’nın birleştirilmiş bölgesel bir ülke grubu işlevi görmesi, uzlaşı ve müzakereye dayalı bir şekilde kendi gelişim gündemlerini yürütebilmesi gibi daha ileri bir amaç için bu farklılıklarla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Sonuç olarak, farklılıklar olsa da, bu yapıların aşılamaz bir engel oluşturmasına izin vermemeye çalışmalıyız.

 

ABD’nin Küba’yı kendi doğal ortamının dışında tutma politikası ABD’nin kendisinin bunun dışında kalmasıyla sonuçlandı. Dünyanın “en güçlü” ülkesi adına bu acı sonucu yaratan nedir, ne değişti de böyle oldu?

 

Küba’yı önde gelen bölgesel forumlardan isole etme girişimlerini sonuçsuz bırakan etkenler sadece demin bahsi geçen dış faktörler, yani birkaç ülkede ilerici güçlerin yükselişi değil. Küba Devrimi’nin prestiji ve direnişinin yanısıra Küba’nın bölgesel komşularıyla yaptığı sayısız dayanışma ve işbirliğinin bir sonucuydu. Tüm bunlar Birleşik Devletler’i hem Latin Amerika’da hem de dünya çapında kendilerini bu iddiacı politikalarına hapsetmek zorunda bıraktı.

 

Şu anki bölgesel bütünleşme sürecinin güçlü yanları da var, zayıflıkları da. Tarihsel bir açıdan bu gerçeklikleri nasıl yorumluyorsunuz?

 

Tarihe bağlantılar ya da özel anlar üzerinden yaklaşmaktan ziyade, Fransız profesör Fernand Braudel’in da istediği gibi, tarihi uzun vadede ele almayı seviyorum ben. Bu bağlamda Latin Amerika entegrasyonu, oligarşik hegemonya yapıları veya sınır tartışmaları üzerinden bazı ülkelerin yaşadığı ve hala yaşamakta olduğu uyumsuzluk gibi zayıflıkların yaşandığı iki yüz yıldan fazla bir süredir devam eden uzun bir süreç. Bu süreçteki güçlü yanlar ise, birbirini tamamlayıcı olabilen ekonomiler, paylaşılan kültürel kimlikler ve sömürgecilik ile hegemonyaya karşı ortak tarihi isyan anıları oldu. Bu açıdan, elde edilen güçlü yönlerin bizi zayıflatan sömürgeci ve yeni sömürgeci miraslardan daha güçlü olmasını umuyorum.

 

CELAC Zirvesi Latin Amerika ve Karayipleri “barış bölgesi” olarak ilan etti. Sayısız bölgesel sınır tartışmaları, Kolombiya çatışması ya da bölgedeki aktif Amerikan askeri mevcudiyeti devam ederken, bu kolektif irade ne anlama geliyor?

 

Barış her zaman asil ve arzu edilen bir özlemdir ama bunu herkes bunu her zaman aynı şekilde anlamaz. Çatışmada siyasi bir barış sağlamakla ziyadesiyle eşit olmayan toplumlarda toplumsal barışı sağlamak aynı mıdır? Sınır tartışmaları devam etse ve Kolombiya çatışması hala nihai bir çözümden çok uzak bir noktada bulunsa da, çatışma ve şiddet mantığı üzerine uzlaşma ve müzakere mantığını devreye sokma iradesinin liderler arasında baskın geldiğini düşünüyorum. Birleşik Devletler’in tuhaf müdahalesi ve askeri istilası tüm bu durumu daha da kötüleştiriyor. Şili ve Peru’nun Hague Mahkemesi’nin kendi deniz sınırları ile ilgili verdiği kararı kabul etmeleri iyi bir işaret olsa da, Bolivya’nın sancılı “izolasyonu” şunda ısrar ediyor: Bolivya haksız bir savaş tarafından denize ulaşımdan yoksun bırakılıyor.

 

Sizce şu andaki Latin Amerika ve Karayip’teki bütünleşme sürecini güçlendirecek temel konular nedir?

 

Temel konuların gündemi çok geniş olabilir ama şu anda gerçek bir ekonomik entegrasyon, siyasi bir konu olan bölgesel çıkarla ilgili olarak ortak bir pozisyon, çevrenin korunması, son derece hassas olan toplumsal konularda müdahale ve işbirliğine muhalefet güzel bir başlangıç noktası olabilir.

 

Birlik olmuş bir Küba bu entegrasyon dinamiğinde temel bir yere sahip gibi görünüyor. İçsel dönüşümler sürecinden geçen bu ülkedeki reform sürecinin temel zorluklar nelerdir?

 

“Küba ekonomik modelinin güncellenişi” olarak adlandırılan sürecin zorlukları son derece büyük ve Küba’nın büyük uluslararası üretim zincirlerine entegrasyonunu da kapsayan konulara nüfuz ediyor. Ancak çözülmesi gereken birçok “küçük” ekonomi sorunları da var, düşük ücret, etkinsizlik veya yolsuzluk başta olmak üzere. Bu duruma politik başka bir zorluk daha ekleniyor; düşüncesi ve pratik siyasetin günlük hayatın bu gerçekliklerine göre şekillenmesi talebinde gittikçe farklılık ve çoğulluk gösteren bir toplumla ekonomik bir reformun nasıl gerçekleştirebileceği.

 

Küba ile ABD arasındaki ilişkiler gelecekte nasıl gelişebilir?

 

Jose Marti, Birleşik Devletler’in Küba’nın bağımsızlığı üzerinde oluşturduğu tehlikeyle ilgili uyarıda bulunmuştu ve 20. yüzyılın ilk yarısının tarihi onu haklı çakardı. Devrim Küba’ya ulusal onurunu verdi. Adanın bağımsızlığı ve kendi kaderini tayin etmesi gibi durumlara saygı gösterme gibi temel konularda Amerikan ideolojisi çok fazla değişmese de, üzerinde kesinlikle uzlaşmaya varılması gereken noktalar var. Küba ya da Beyaz Saray yönetimi kimin elinde olursa olsun, gelecekte bu iki ülke arasında kurulacak ilişki eşitlik, diyalog ve karşılıklı saygıya dayanmalıdır.

 

Jose Marti “Bizim Amerikamız” ile Kuzey Amerika’yı kapsamayan doğal bir alandan bahsediyordu. Bu kavramı nasıl güncelleyebiliriz ve CELAC bu fikri ne derecede temsil ediyor?

 

CELAC halkların “Bizim Amerikalılar” üzerine diyalog kurduğu ve tartıştığı ortak bir alan olmalıdır ve OAS gibi geçmişte diğer kurumları karakterize eden ikincil konum tanımlamasından farklı bir şekilde bu yeni tanımın kullanmasına ben şahsen imkan verebilirim. Bu bağlamda CELAC yarım kalmış Panama’nın Bolivar Kongresi’nin yarım kalmış tarihi telafisi ve Karakas’a vardığında ayağının tozuyla Bolivar heykeline şükranlarını sunan Marti’nin fikrinine kalıcı bir övgü olabilir.

 

Çeviri: Berna Özgencil – ANF